Âdemoğlu Pansiyon’da bir fasıl gecesi… Müşterilerin hepsi erkek! Ezilen, horlanan, acı çeken, ağlayan, üşüyen, hatta dayak yiyen erkekler onlar. Her birinin ayrı bir hikâyesi, o hikâyenin içine nakşolmuş ayrı bir şarkısı var. Ve tanıdık birkaç yüz… Piraye’nin Haşim’i, Yüreğim Seni Çok Sevdi’nin Murat’ı ve eskilerin Eylemci’si Vedat da orada. Issız erkeklerden oluşan muhteşem koro eşliğinde şarkılarını söylüyorlar. “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır!” sözü verenler… “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,” diye sitem edenler… “Şimdi uzaklardasın,” diyerek hiç dönmeyecek sevgililerine seslenenler… Onların hikâyelerini paylaşırken, şarkılarında da kendinizi bulacaksınız…
O geri döndüğünde, kasabadaki tüm perdeler kapanacaktı…Yıl 1957. Lewis Aldridge, İngiltere’nin güneyindeki evine geri dönüyor. Hapisten yeni çıktı ve henüz on dokuz yaşında. Geri dönüşü sadece ailesini değil, aynı zamanda tüm kasabayı etkileyecek. On yıl önce, babasının eve dönüşü ise farklı olmuştu. Savaş sona ermişti ve Gilbert, banliyödeki hayata kolayca uyum sağlamıştı -altı buçukta kokteyller, pazarları kilise. Fakat karısı ve oğlu bu boğucu rutine direnmişti. Lewis ve annesi, kalabalıklardan kaçıp, tıpkı savaş günlerinde olduğu gibi piknik yapmak için ormana gidiyordu. Kimse Gilbert’ın karısının geleneklere karşı gelmesine şaşırmıyordu, ancak Lewis, her zamanki gezintilerin birinden, annesi olmadan dönünce tüm kasaba şok oldu.
“Atamanoğlu – Fatih” bir kuruluşu anlatıyor; adını hep Osmanlı olarak bildiğimiz Atamanoğlu Cumhuriyeti’nin kuruluşunu. Atamanlı Devleti’nin tarihi mi, dün ve bugün, hep kazanan hizbin vaka’nüvisleri tarafından yazıldı. Yalçın Küçük, Atamanoğlu – Fatih’te yeni bir kurguyla, işte bu kuruluş öyküsünü anlatıyor. Silivri Cezaevi’nden tarihteki sisi dağıtmak üzere esen bir rüzgâr kabul edilmelidir. “Atamanoğlu – Fatih” yeniden anlatılmış bir Osmanlı düzeni öyküsüdür; bu düzene dair tüm bildiklerimizi tersine çevirmek için yazılmıştır. Tam da bu nedenle, Atamanoğlu – Fatih’i bir tür gizli tarih ya da gizli bir düzenin açıklaması olarak görüyoruz.
BİR KADIN BİR ERKEKTE ASLINDA NE ARAR? ÇOK SATAN BİR GÜN KİTABININ YAZARINDAN KALPLERİ FETHEDECEK YENİ BİR ROMAN
İNSAN BU KİTAPTA ANLATILANLARIN YAŞANMIŞ OLDUĞUNA İNANMAK İSTEMİYOR
Hayatını kaybeden yüz binlerce insan Ülkelerini terk etmek zorunda kalan 2 milyondan fazla kişi Kadınlara ve çocuklara uygulanan sistematik tecavüzler, işkenceler ve akıl almayan vahşilikte cinayetler
Saklı Gül, utancın diğer adı olan Bosna Savaşının 20. yılında, savaş ve etnik temizlik sözcüklerinin ne anlama geldiğini anlatan tüyler ürpertici ve gerçek bir hikâye.
Savaşın 20. yılında, kalbinin bir parçası savaşın ve hüznün simgesi Bosnada kalanlara
Eleman ben, ajan 67 numaranın XXX anlatısı burada, bu kitapta başlıyor. Amerika Birleşik Devletlerinin XXX kentine XXX ülkesinden gelen namı diğer Pigmenin.
Burada, geniş soluklu inek baba, tavuk anne, kedi kız kardeş ve domuz köpek erkek kardeşle birlikte yaşayacağım. Tabii kısa bir süre. Kargaşa Operasyonuyla emperyalist düzenin ve bu düzenin sahipleri, en çok nefret edilen Amerikalıların canına okuyana kadar. Dönek Yahudi, kokuşmuş dahi, atom bombasının babası Robert Oppenheimerın dediği üzere, Ölüm gibi, dünyaların yıkıcısı olacağım ben.
Tüm kitaplarında, vahşi kapitalist sistemin ve bu sistemin parçası tüketim toplumunun ona damgasını vuran klişeleriyle birlikte en iyi eleştiren yazarlardan biri olan Chuck Palahniuk, Pigmede iki farklı sistemin, liberal kapitalizmin ve otoriter devletçiliğin adeta otopsisini yapıyor. Bunu yaparken de yine iğrenç, edepsiz, pervasız bir dil kullanmaktan, tüm putları teker teker kırmaktan, yüz kızartmaktan ve karın ağrıtmaktan çekinmiyor. Ancak bu defa, zekâ dozu çok yüksek hikâyesine mizahı da bolca katmış, hatta aranırsa içinde aşk bile var.
Pigmeyi okurken her zamanki gibi anarşist ruhunuz harekete geçecek. Ancak bu defa bolca eğleneceksiniz de. İçinizden kapitalizme, faşizme bir uçan tekme atmak geçecek, Pigmenin her fırsatta yaptığı ya da yapmayı hayal ettiği gibi. Kısacası, her şey var bu kitapta, aşk, cinayet, kahkaha, ayaklanma, devrim ve ihanet.
Sayıları yönetirsen dünyayı yönetirsin Bir tarafta insanlar hakkında esrarengiz sezgileri olan ve sayılarla şaşırtıcı bir etkileşim kurmasını sağlayan, yalnızca bilgisayarlara özgü bir yetenekle donatılmış Canada Gold ya da herkesin bildiği adıyla Nada Parmaklarınızın hareketlerinden yazdığınız mesajı kolayca çözebilir, görür görmez bir insanı en ince detayına kadar sıfır hatayla analiz edebilir. Bu onun hem bir özel dedektif hem de Las Vegasın pek çok kumarhanesinde izlenenler listesinin ilk sıralarında yer alan bir poker ve 21 oyuncusu olarak basamakları tırmanmasını kolaylaştıracaktır. Diğer tarafta, kendilerine Bin diyen çok tehlikeli bir grup Pisagor öğretilerinin günümüzdeki mirasçıları olan Bin, kimsenin sahip olmadığı matematiksel bilgilere sahip Çok zengin ve çok güçlüler. Bir hesap makinesiyle uçak düşürebilecek donanımdalar. Sayılarla ilgili en büyük sırları ise dünyanın nasıl ve ne zaman yok olacağını bilmeleri. Kulüp 1000i okumak bir roller-coasterda gözü bağlı gitmek gibi. Hiç beklemediğiniz bir anda keskin bir viraja giriyorsunuz. Adrenaliniz hiç düşmeyecek. Richmond Times-Dispatch Guilfoilein hızlı ve öfkeli bu romanı yazarın mükemmel karakterlere ve zekice yazılmış bir kurguya sahip. The New York Times Kulüp 1000, nefes kesici, zekice yazılmış ve çağdaş edebiyat alanında en gerçekçi karakterlere sahip. Chicago Tribune Canada Gold gerçek bir süper kahraman. Los Angeles Times Hırs, arkadaşlık, aile ve dünyamızı yönetebilecek gerçek güçlerle ilgili sürükleyici bir gerilim. The Huffington Post Pisagoru, Mozartın ağıdını ve sezgisel sanatı birleştiren Kulüp 1000 Guilfoileın müzik, matematik, tarih, popüler kültür ve felsefe alanında ne kadar bilgili olduğunu gösteriyor. Chicago Sun-Times Özel yetenekleri olan bir kız ve yüzyıllardır var olan bir topluluğun onun yeteneklerinden yararlanmak istemesini anlatan etkileyici bir gerilim. Entertainment Weekly Guilfoile, tam bir karmaşa gibi gözüken şeyleri mükemmel bir düzene sokmada inanılmaz yetenekli. Harika Gerçekten çok özel Matematik ve sihir arasındaki ilişki gibi zor konuları başarıyla ele alıyor. Tıpkı bir Hollywood filmi gibi, fakat daha zekice, ileri bilimsel araştırmaların ve deneylerin ahlaki sonuçlarını etkileyici bir şekilde sunuyor. Savannah Morning News Kafam dolu bile olsa Kulüp 1000 ve içindeki karakterleri aklımdan bir türlü çıkaramadım. Tek istediğim bir köşeye çekilip bu merak uyandıran kitabı okumaktı. Ve okuduğumda, diğer hiçbir şeyin önemi kalmadı. Joe Harlaub, Bookreporter.com Kulüp 1000, ustaca yazılmış, müthiş karakterlerle dolu, sürükleyici bir gerilim Canada Gold yılın kadın kahramanı olma yolunda Lisbeth Salandere kafa tutuyor. Winnipeg Free Press Matematiği yeni bir boyuta taşıyor Time Out Chicago.
Civan, çağdaş edebiyatımızın usta kalemlerinden Müge İplikçi’nin, dar dünyaların akmayan zamanlarını ve zamanların, içinde biriktirdiği çürümüşlüğü ele aldığı son romanı. Durgun bir su birikintisinin dibinde kendini çoğaltarak varlığını derinleştiren o saklı hayatı açığa vurmaya yönelik bir bakış bu. Bir araştırmacının tüm gizleri aralamasına yarayacak olan o son soruyu sorma çabası gibi bir bakıma.
“Derler ki, ölümün bakışlarına müsadif olan ve hâlâ hayatlarını sürdürebilecek kadar talihli âdemoğulları, dünyevi olmayan o soğuk bakışların sahibi varlığın, fani ya da ruhani gözlerinde çoğu zaman merhametten iz bulunmadığına şahit olmuşlardır. Merhamet, ancak ihsan sahiplerine bahşedilmiş bir lütuftur. Bu haşiyede kendimle cebelleştiğim asıl sual şudur; her kim ki bir canı yaratıcısına döndürecek kadar gaddarlaşmıştır ve cezaya tabi olmamıştır, işte o âdemoğlunun, hayatın bir sonraki menzilinde dinmeyen bir azap ile cezalandırılacağını kim bilebilir?”
“Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?” Ahmet Ümit’in Nisan ayında yayınlanacak romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi… Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin’in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed’in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü… Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri “Ulu Hakan”ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı? “…Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah’ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye’yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu’nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed’in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han’ın cansız bedeni…” Ahmet Ümit, kusursuz bir kurguyla ele aldığı bu cinayet-aşk-tarih örgüsünde edebiyat okurlarının gözündeki ayrıcalıklı yerini bir kez daha sağlamlaştırıyor.